4 Aralık 2022 Pazar

OĞUZ KAĞAN VE TÜRK TÖRESİ 


Binlerce yıllık tarihinde Yüce Türk Milletinin feyz kaynağı olan Türk (Oğuz) Töresine ad veren, büyük Türk Hakanı Oğuz Kağan’ın babası Kara Kağandı. Kara Kağanın bir oğlu dünyaya geldi. Bu çok güzel bir çocuktu. Doğduğunda annesinin sütünü emmedi, daha sonra annesi rüyasında, çocuğun kendisine “Tanrıya iman etmedikçe sütünü emmeyeceğini” söylediğini gördü. Annesi bu rüyayı üç gece üst üste görünce, Tanrıya imam etti ve çocuk annesinden bir kere süt emdi ve bir daha emmedi. Bir yıl sonra büyük bir adam gibi konuşmaya başladı. “Ben bir çadırda doğduğum için adımı Oğuz koymak gerekir” dedi. Adını Oğuz koydular.

Harikulade halleri görülen Oğuz, çocukluğundan ergenlik çağına kadar, her fırsatta Tanrıyı anardı. Ona Tanrının nurlu feyzi erişti. Her türlü bilim ve hünerde, ok atmada, kargı kullanmada, kılıç çalmada ve bilgi hususunda, aleme ün salacak gelişme gösterdi. Babası onu amca kızıyla everdi. Fakat evlendiği kız imam etmediği için ona yanaşmadı. En sonunda kendine imam eden bir kızla evlendi.

Oğuz’un bir tek Tanrıya inandığını duyan babası, onu bir av dönüşü öldürmeyi planladı. Bu haberi alan Oğuz, putperes babasıyla yaptığı savaşı kazandı. Ok yarası alan Kara Kağan öldü. Bunun üzerine Oğuz, Kağan oldu ve puta tapanlara hiç bir merhamet göstermedi.

Oğuz Kağan destanında anlatılan Oğuz Han, aynı zamanda Büyük Hun Türk İmparatorluğunun kurucusudur. Türk devlet geleneğinin temel taşlarını koyan, Türk Hakanının vazettiği kanunlar, Oğuz (Türk) Töresi olarak ün yapmış ve 16 Büyük Türk İmparatorluğunun da güç kaynağı olmuştur.

24 Oğuz Boyunun atası olan Oğuz Han, Türk Töresini;

Disiplin , Adalet, Ahlak ve Millete hizmet esası üzerine inşa etmiştir.

İlk teşkilatı orduyu kuran Oğuz Han, Onlar-Yüzler-Binler-Onbinler diye tasnif yapıp, kumandanlarına da, Onbaşı, Yüzbaşı, Binbaşı, Tümenbaşı diye de ünvanlar vermiştir, Orduda itaatı esas kılmış, itaat etmeyenlerin boynunu vurdurmuştur. Daha sonra Oğuz Kağanın üç oğlu olmuş. Onlara Gün, Ay, Yıldız adını verir.

Bir daha evlenir ve ondanda üç oğlu olur. Bu oğullarına da Gök, Dağ, Deniz adlarını verir.

Gün gelir büyük bir toy (şölen) verir. Halkı çağırır, yenilir içilir sonra Beylerine ve Halka buyruk verir. “Ben sizlere oldum Kağan Alalım yay ile kalkan Nişan olsun bize buyan Bozkurt olsun bize uran”Dedi ve Dünyanın dört bir yanına yarlığı yazdı, Elçilere verip gönderdi. Bu fermanlarda şöyle yazıyordu:

“Ben Türklerin Kağan’ıyım Dünyanın dört bucağına hakim olmam gerekir. Sizlerden itaatinizi istiyorum. Kim benim buyruğuma baş eğerse, hediyelerini kabul eder dost sayarım. Her kimde baş eğmez ise, ona gazab eder, üzerine Ordu çekip, baskın yapar yok ederim.

“Çin Kağan’ı itaatini ve dostluğunu bildirdi.

Urum Kağan’ı itaatini bildirmedi. Bunun üzerine Oğuz Kağan ordusuyla onun üzerine yürüdü ve onların yenip kendine bağladı. Daha sonra Oğuz Kağan devletin sınırlarını güneyde Hindistan, kuzeyde Sibiryay, doğuda Qindenizi, batıda Akdeniz ve Mısır’a kadar genişletti. Buralarda yaşayan Milletleri ve Devletleri kendine bağladı. Daha sonra büyük ganimetlerle ülkesine döndü.

Büyük bir toy verir Oğuz Kağan ve Devleti oğulları arasında pay eder.

Boz Oklar denen, Ayhan Yıldızhan ve Gökhan arasında devleti payeder. Üç Oklar denen Denizhan, Dağhan ve Günhan oğullarına da “Sizlerde Boz Oklar altında Beylik yapın” der. 75 yılı savaşlarla geçiren Oğuz Kağan 116 yıllık hükümdarlığının sonunda hayata gözlerini yumar.

Oğuz Kağan Milletine hizmeti daima ön planda tutardı. Eşsiz bir devlet adamı ve bilge kişiydi. Türk Milletinin ona atfettiği kutsallıktan ötürü onun bir Veli veya Nebi olabileceği tarihe geçmiştir. Onun buyruk ve vazettikleri Töre olmuştur.

Oğuz Kağanın hayatı boyunca iki öğe çok önemli bir şekilde göze çarpar.

Birincisi; Tanrıyı bir bilip ve daima ibadet etmesi.

İkincisi; Millete hizmeti.

Milletini daima ön planda tuttuğunu şu olay en iyi şekilde bize örnektir: Devletin zayıf olduğu bir zamanda, düşmanları ondan en sevdiği atını isterler, verir. Sonra eşini isterler onuda verir. Daha sonra çorak bir toprak parçası isterler, Oğuz Kağan “Atım ve eşim kendi malımdı verdim, fakat toprak çorakta olsa milletimindir veremem” der ve birliklerini toplar, kendinden emin olan düşmana ani baskın yaparak onları mağlup eder. Bu olayda Devlet malının Millete ait olduğunu ve Devlet malının üzerinde tasarruf edilemeyeceğini göstermiştir. Yani önce Devlet ve Millet manfaati gelir daha sonra diğer menfaatler gelir. Önce Devletim ve Milletim bir Oğuz Türk Töresidir.

Fotoğraf açıklaması yok.

 Büyük Türk Devletleri

(ön TÜRKler hariç)

Büyük Hun İmparatorluğu M.Ö. 4. asır - M.S. 48
Batı Hun İmparatorluğu 374-496
Ak Hun İmparatorluğu 4. asır sonları - 577
Göktürkler İmpararorluğu 552-582
Doğu Göktürk İmparatorluğu 582-630
Batı Göktürk İmparatorluğu/582-630
İkinci Göktürk İmparatorluğu 681-744
Uygur İmparatorluğu 744-840
Avrupa Avar İmparatorluğu 6. asır - 805
Hazar İmparatorluğu 7. asır - 965
Karahanlılar Devleti 840-1042
Gazneliler Devleti 962-1187
Büyük Selçuklu Devleti 1038-1194
Harezmşahlar Devleti 1097-1231
Osmanlı İmparatorluğu 1299-1922
Timurlular Devleti/1370-1506
Babürlüler Devleti 1526-1858
Devletler
Kuzey Hun Devleti 48-156
Güney Hun Devleti 48-216
Birinci Chao Hun Devleti/304-329
İkinci Chao Hun Devleti/328-352
Hsia Hun Devleti/407-431
Kuzey Liang Hun Devleti/401-439
Lov-lan Hun Devleti/442-460
Tabgaç Devleti/386-557
Doğu Tabgaç Devleti/534-557
Batı Tabgaç Devleti/534-557
Doğu Türkistan Uygur Devleti/911-1368
Liang Şa-t'o Türk Devleti/907-923
Tana Şa-t'o Türk Devleti/923-936
Tsin Şa-t'o Türk Devleti/937-946
Kan-çou Uygur Devleti/905-1226
Türgiş Devleti 717-766
Karluk Devleti 766-1215
Kırgız Devleti/840-1207
Sabar Devleti/5. asır - 7. asır arası
Dokuz Oğuz Devleti/5. asır sonu - 6. asır sonu
Otuz Oğuz Devleti/5. asır sonu - 6. asır sonu
Basar-Alan Türk Devleti/1380-?
Doğu Karahanlı Devleti/1042-1211
Batı Karahanlı Devleti/1042-1212
Fergana Karahanlı Devleti/1042-1212
Oğuz-Yabgu Devleti/10. asrın ilk yarısı - 1000
Suriye Selçuklu Devleti/1092-1117
Kirman Selçuklu Devleti/1092-1307
Türkiye Selçuklu Devleti 1092-1307
Irak Selçuklu Devleti/1157-1194
Eyyubîler Devleti 1171-1348
Delhi Türk Sultanlığı/1206-1413
Mısır Memlük Devleti 1250-1517
Karakoyunlu Devleti 1380-1469
Akkoyunlu Devleti 1350-1502
Beylikler
Tulûnlular/868-905
İhşidîler/935-969
İzmir Beyliği/1081-1098
Dilmaçoğulları Beyliği/1085-1192
Danişmendli Beyliği 1092-1178
Saltuklu Beyliği 1092-1202
Ahlatşahlar Beyliği/1100-1207
Artuklu Beyliği/1102-1408
İnaloğulları Beyliği/1098-1183
Mengüçlü Beyliği/1072-1277
Erbil Beyliği/1146-1232
Çobanoğulları Beyliği/1227-1309
Karamanoğulları Beyliği 1256-1483
İnançoğulları Beyliği/1261-1368
Sâhib Atâoğulları Beyliği/1275-1342
Pervâneoğulları Beyliği/1277-1322
Menteşeoğulları Beyliği 1280-1424
Candaroğulları Beyliği 1299-1462
Karesioğulları Beyliği 1297-1360
Germiyanoğulları Beyliği 1300-1423
Hamidoğulları Beyliği 1301-1423
Saruhanoğulları Beyliği 1302-1410
Aydınoğulları Beyliği 1308-1426
Tekeoğulları Beyliği 1321-1390
Eretna Beyliği 1335-1381
Dulkadıroğulları Beyliği 1339-1521
Ramazanoğulları Beyliği 1325-1608
Doburca Türk Beyliği/1354-1417
Kadı Burhaneddin Devleti 1381-1398
Eşrefoğulları Beyliği 13. asır ortaları - 1326
Berçemeoğulları Beyliği/12. asır
Yarluklular Beyliği/12. asır
Atabeylikler
Böriler/1117-1154
Zengîler 1127-1259
İl-Denizliler/1146-1225
Salgurlular 1147-1284
Hanlıklar
Büyük Bulgarya Hanlığı/630-665
İtil Bulgar Hanlığı/665-1391
Tuna Bulgar Hanlığı/981-864
Peçenek Hanlığı/860-1091
Uz Hanlığı/860-1068
Kuman-Kıpçak Hanlığı/9. asır - 13. asır
Özbek Hanlığı 1428-1599
Kazan Hanlığı 1437-1552
Kırım Hanlığı 1440-1475
Kasım Hanlığı/1445-1552
Astrahan Hanlığı 1466-1554
Hive Hanlığı/1512-1920
Sibir Hanlığı/1556-1600
Buhara Hanlığı/1599-1785
Kaşgar-Tufan Hanlığı/15. asır başları - 1877
Hokand Hanlığı/1710-1876
Türkmenistan Hanlığı/1860-1885
Cumhuriyetler
Azerbaycan Cumhuriyeti 1918-1920 1991-....
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti 31 Ağustos 1913 - 1923
Türkiye Cumhuriyeti 1923-...
Hatay Cumhuriyeti 1938-1939
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1983-...
Azerbaycan Cumhuriyeti 1991-...
Kazakistan Cumhuriyeti 1991-...
Kırgızistan Cumhuriyeti 1991-...
Tacikistan Cumhuriyeti 1991-...
Özbekistan Cumhuriyeti 1991-...
Türkmenistan Cumhuriyeti 1991
Fotoğraf açıklaması yok.
NEDEN TÜRK BİRLİĞİ ??

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazabayev,Özümüz birdir Diyor ve Birlik mesajları veriyor,
7 Bağımsız Türk Devletinin kendi birliğini Kurmasında ne Gibi Engeller Olabilir?
Bu Birlik Kurulunca 7 Ülkedede Milli İhracatın artıcağını Biliyormuydunuz?
Ne IMF,ne Avrupa birliği nede Natoya hiç Muhtaç değiliz aslında Muhtaç Olduğumuz Kudret Damarlarımızdaki Asil Kanda Ve Kandaşlarımızda.
Bu Birlik bizi Askeri,Siyasi,Ekonomik,Stratejik ve Bir çok Açıdan geliştirecek.
*ABD’nin uzaydan yaptığı tespitlere dayalı verilere göre, dünya bor rezervlerinin yüzde 94,7’sinin Türkiye’de bulunduğu belirtildi.
*Dünyada Uranyum Üretiminde Kazakistan 1. Sırada.
*Doğalgaz zengini” Türkmenistan’ın, 3 trilyon metreküpü kanıtlanmış, toplam
22. 9 trilyon metreküp doğalgaz rezervine sahip olduğu bildirildi.
*Hazar Denizindeki petrol,son yıllarda Rusya,İran,Azerbaycan,Türkmenistan,Kazakistan arasında sorunlar çıkarmıştı,Bu birlik kurulduktan sonra Hazar Petrol rezervinin % 65'nin 3 Türk ülkesi arasında Paylaştırılcağını biliyormuydunuz?
*Rusya'ya Bağlı olan Bazı Özerk Türk Cumhuriyetleri bu birlikle Beraber diplomasi yollarıyla bağımsızlık hareketine geçiceğini biliyormuydunuz.
Kısacası Tek Kurtuluş Yolumuzun Bu Birlik Olduğunu Ve Kurulması İçin önünde pek engel olmadığını biliyormuydunuz?
Söylesenize Devlet Kurmak Konusunda Türklerden Daha Usta bir millet varmı?
Türk Milletine 100. Yıl Armağanı Olması dileğiyle...
Dünün Hayali,Bu günün gerçeği,Yarının Birliği!
Fotoğraf açıklaması yok.

 ÖN-TÜRK UYGARLIĞININ ÖNEMİ

Ön-Türk Uygarlığı, Avrasya coğrafyasındaki bütün Türkler için kültürel ve özellikle siyasi açıdan çok önemlidir. Özellikle Türkiye’de binlerce yıllardan beri yaşayan Türkler için Ön-Türk Uygarlığı çok önemlidir. Binlerce yıldır bugünkü Türkiye topraklarında yaşadığımız halde, bu konuyu halk bilmemektedir. Çünkü Ön-Türk uygarlığı okullarda Türk milletine öğretilmemektedir. Okullardaki tarih kitaplarımız 1939’dan beri yörüngesine girdiğimiz Batılı ülkelerin çıkarları doğrultusunda yazılmaktadır. Binlerce yıllık Türk tarihi ve kültürüne son yıllarda içten ve dıştan alabildiğince hayâsız saldırılar yapılmaktadır. “19. Yüzyılda” ve “20. yüzyılın” başında eski Türk tarihi ve Ön-Türk Uygarlığı ile ilgili yeni bulguların, hem de yabancılar tarafından bulunup açıklanması bizim için çok önemlidir. Şimdilerde coğrafi adı olan Orta Asya ile anılan Türkistan tarihi ile ilgili bu ilmi gerçekler Cumhuriyetin kurulmasından sonra Atatürk tarafından Türkçeye çevirtilerek Türk halkının bilgisine sunulmuştur. Okullarda tarih kitaplarına aktarılmıştır. Ön-Türk Uygarlığının Türk kültür kimliği bağlamında neden önemli olduğunu belgelerle açıklamağa, anlatmağa çalışan pek çok çalışma var.
Türklerin Asya’dan dalgalar halinde binlerce yıldır gelerek Anadolu’ya yerleştiğini anlatan, bütün bu bilgileri içeren ve bu bağlamda basılan “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı eser 1931’de İstanbul’da 30000 adet basılırken, acaba bugün bu tür eserler neden basılamamaktadır? Türklerin Anadolu’ya son gelişi olan 1071 tarihi neden günümüzde Türklerin ilk gelişi gibi gösterilmek istenmektedir? Çünkü Türkler Ön-Türklerden beri binlerce yıldır Anadolu’nun sahipleridir. Bu soruların cevaplarını 19. yüzyıldan beri yabancı bilim adamlarının belgeleri ve bunları doğrulayan en son DNA ve karbon testleri ile ispatlanan bilgileri, araştırmaları, kaynakları ile bulabilirsiniz.

ÖN-TÜRK UYGARLIĞININ ÖNEMİ
1) Ön-Türk Uygarlığının Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, II. Dünya Paylaşım Savaşından beri Komünist Çin’in işgalinde bulunan Doğu Türkistan, Tacikistan, Rusya Cumhuriyetin de Özerk bölgelerde yaşayan, Balkanlarda, Orta Doğuda, Avrupa’da, Amerika’da ve Avustralya’da yaşayan tüm Türklerin, tüm Türk boylarının ortak tarihinin temelidir.
2) Ön-Türk Uygarlığı, Ergenekon gibi Türk destanlarının kaynağıdır.
3) Türk damgaları ile başlayan Türk alfabelerinin, Türk yazısının kaynağıdır Ön-Türk Uygarlığı.
4) Ön-Türk Uygarlığı Türk dili, Türkçe ve lehçeleri ile Türk kültürünün temelidir.
5) Ön-Türk Uygarlığı Türkiye’nin binlerce yıldır dalgalar halinde Orta Asya coğrafyasından, yani Türkistan’dan Anadolu’ya göçünü ispatlayan bir olgu olduğu için önemlidir. Anadolu binlerce yıldır Türklerin vatanıdır. 1071 Malazgirt zaferi Türklerin Anadolu’ya son geliş tarihidir. Batılı Hristiyan tarihçiler ve Tanzimat’ın Frenkleşmeci, Batılılaşmacı tarihçilerin dayanaksız olarak iddia ettiği gibi ilk gelişi değildir.
6) Bizim tarihçilerin çoğu neden bu konunun önemini bize yansıtmaz veya yansıtamaz!
7) Ön-Türk Uygarlığı Avrasya’daki geniş Türk Dünyası için çok önemlidir.
Türkleri binlerce yıldır yaşadığı Anadolu topraklarından söküp atma planı yapan yabancı odaklar Anadolu’daki Ön-Türk Uygarlığını gizleme çabası içinde tarih kitaplarımızdan bu bilgileri 1939’dan beri çıkartma çabasına girmişlerdir. Son elli altmış yıldır ekonomik ve siyasal emperyalizmin projelerini yapan sömürgeci ülkelerin, yeni bir açılımla bütün dünyada kendi çıkarları doğrultusunda büyük bir kültür emperyalizmi uyguladıklarını izliyoruz. Kültürlerine sahip çıkmayan veya çıkamayan toplumlar varlıklarını devam ettiremezler. Bir ülkenin toplumsal birlik ve beraberliğini koruyabilmek için her şeyden önce milli ve kültürel değerlerine sahip çıkarak, onları yaşatarak milli kimlik ve egemenlik korunabilir.
Geçen asrın başında Ön-Türk uygarlığı ile ilgili araştırmalar sonrasında Atatürk Batılı yabancı ilim adamlarının “19. Yüzyılda” ve “20. yüzyılın” başında kadim Türk tarihi, Ön-Türk Uygarlığı ile ilgili yeni bulguları bulup açıklanmasından sonra, bu bilgileri Türk toplumuna tercüme ettirerek kazandırmıştır. Bu bilgiler bizim için çok önemlidir. Çünkü bu bilgilerle kimliğimizin ne kadar eski olduğunu anlıyoruz. Milli kimliğimiz ortaya çıkmıştır. Ancak günümüzde Batı ve Doğu’dan gelen Türklük düşmanlığı ne yazık ki had safhaya varmıştır. Dolayısıyla Ön-Türk Uygarlığı tarihi ve kültürel ve hatta siyasi açıdan daha da önem kazanmıştır.
Cumhuriyet sonrasında, Türkistan ve Türkiye’deki, Batılıların Proto-Türkler dediği, Ön-Türkler önem kazanıyordu. Türk toplumu bu bilgiler ışığında 1930’lu yıllarda tekrar Türk milleti kimliğine kavuşuyordu. Fakat bu bilinçlenme Batı’nın işine gelmiyordu. Atatürk’ün vefatından sonra Türk kültürüne saldırılar hemen 1939’da başlamıştır. Nihal Atsız’dan, Alparslan Türkeş’ten Sami Yavrucak’a kadar Türk kültürüne kendini adamış olanlar işkence görmeğe başlıyordu.
Türklerle ilgili en eski yazılı yabancı kaynak Çin kaynaklarıdır. Birkaç yıl öncesine kadar Çince kaynaklara göre Türklerle ilgili en eski kaynak M.Ö. 1766’da yazılmıştır deniyordu. Diğer bir deyimle 4000 yıllık yabancı yazılı kaynağa dayalı belgeli bir tarih. Ancak Sovyetlerin çöküşünden sonra Türkistan ve Türkiye’de yapılan araştırmalar M.Ö. 2500’ü işaret ediyor. 2012’de Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı yayını olan Türk Dünyası Tarih Dergisinde yayınlanan bir makalede Hakkâri Yüksekova Gevaruk Yaylasında kayalardaki binlerce yıllık Ön-Türklere ait Yazıt çizimleri fotoğraflayan rahmetli Servet Somuncuoğlu Anadolu’daki binlerce yıllık Türk varlığını belgeliyordu. 2011’de yayınlanan “Kök Türk Tarihi” adlı kitabında Prof. Dr. Saadettin Gömeç Türk tarihinin M.Ö. 3000’lere kadar geriye gittiğini İ.Kafesoğlu’na da dayanarak yazıyordu. Yeni arkeolojik kazılarda karbon testleri zamanın belirlenmesinde daha objektif, tarafsız verilere ulaşmamızı sağlıyor. 2013 yılında yayınlanan bir kitaba göre, “Orta Asya Türk uygarlığının geçmişi M.Ö. 5000 öncelerine kadar uzanır.”
“1721 yılında Asya’daki Türk topraklarında Türk tarihi açısından bir dönüm noktası olan çok önemli bir olay yaşanıyordu. Türklerin tarihinin geçmiş dönemlerine ışık tutacak araştırmalar o yıl başlıyordu.” Orhun Anıtları bulunuyordu. “Kadim Türklerin bu çok önemli eserlerine ait ilk bilgiler her ne kadar 12. Yüzyılda tarihçi Alâeddin Atâ Melik Cüneynî tarafından yazıldıysa da, kimsenin dikkatini çekmemişti.” “İsveçli subay Philipp Johann von Strahlenberg 1709 yılında Poltava savaşında Ruslara esir düşmüştü. Ruslar onu Sibirya’ya sürmüştü. Türklerin bu çok önemli anıtlarını ilim dünyasına ilk defa Strahlenberg tanıtmıştır. Çin kaynakları da Türk tarihi için çok önemli olan Orhun Abidelerini hakkında bilgi veriyordu.” “Hun Türklerinin tarihi, son araştırmalara göre, yazılı Çin kaynaklarında M.Ö. 2255’e kadar geriye gitmektedir.”
M. S. 683 – 734 yılları arasında yaşamış olan Bilge Kağan Orhun Anıtlarında bakın ne diyordu: “Ey Türk Beyleri İşitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, Ey Türk milleti, senin devletini ve yasalarını kim bozabilirdi.” Kadim Türk tarihinin tekrar bize kavuşması bu yıllarda başlıyordu. Orhun Yazıtları ibret verici siyaset felsefesi içeriğiyle bizler için bugün dahi hala yol göstericidir.
1821’den sonra yoğunlaşan Orta Asya Türk kurganlarında yapılan kazılar ve burada bulunan gereçlerin, damgaların, Ön-Türk alfabesinin değerlendirilmesi daha çok Rus, Alman, Danimarkalı, Fransız ve İngiliz bilim adamları tarafından yapılmıştır. Atatürk bu eserlerin önemini kavrayarak bir kısmını Türkçeye kazandırmıştır. Tarih atlaslarındaki Türklerin Orta Asya’dan göçü, yani dünyaya yayılışı haritaları işte o zaman oluşmuştur. Birçok yabancı kaynağa göre Türklerin Orta Asya’dan Batı’ya ve Güneye göçü fetih gayesi ile değil, Orta Asya’daki iklim şartlarının kötüleşmesinden olmuştur.
Bugün Ön-Türk uygarlığını görmezden gelmeğe çalışanlar bu göç haritalarını şoven milliyetçi olarak aşağılamakta, alaycı bir tutum içine girmektedirler. Gök-Tanrıya inanan, yani tek tanrıya inanan binlerce yıllık geçmişimizi dinsiz dönem gibi yanlış bir değerlendirme ile görmezden gelmektedirler. Unutulmamalı ki kitabı olan dinler gelmeden önce “tek bir tanrıya” inananlar sadece “Gök-Tanrıya” inanan Türklerdir. Bu Türk medeniyetinin çok önemli bir olgusudur. Türklerin Asya’dan dalgalar halinde binlerce yıldır gelerek Anadolu’ya yerleştiğini kaya damgaları, yazıtlar, mezarlar ve diğer belgelerle anlatan, bütün bu yeni bilgileri içeren ve bu bağlamda basılan kitaplar ve çalışmalar Türk halkına neden ulaştırılmaz? “Türklerin Anadolu’ya son gelişi olan 1071 tarihi neden günümüzde Türklerin ilk gelişi gibi gösterilmek istenmektedir?” 2014 yılına gelindiğinde, “son araştırmalara ve arkeolojik kazılara göre Türklerin Ön-Asya’ya gelişi sanıldığı gibi Selçuklularla sınırlı değildir. Türklerin bu topraklara gelişi milattan on bin yıl önceye uzanır.”
Türkistan’da bulunan on binlerce Türk kurganında yapılan arkeolojik kazılar son yıllarda hızlanmıştır. Kazakistan ve Türkmenistan’da Ön-Türklerle ilgili birçok yeni bulguya ulaşılmıştır. Türkistan denen bölgede bugün kardeş Türk Cumhuriyetleri Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Azerbaycan bulunmaktadır. Doğu Türkistan 2. Dünya Paylaşım Savaşından beri Komünist Çin’in işgalindedir. 2014 Temmuzunda Ramazanda yüce dinimiz İslam’ın vecibelerini yerine getirmeğe çalışan Doğu Türkistanlı Uygur Türklerine Çin baskısı sürmekte. Çeşitli bahanelerle Ağustos 2014’te otuz Türkü idam ettiler.
1.Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik kültür politikası değişmiştir. Çünkü bu araştırmalar sonucu Türklerin belki de en eski kültür olduğu ve Avrasya’nın her yerine yayıldığı, kaya resimleri, Göktürk alfabesinin öncüsü kaya damgalarının Altaylardan Anadolu’ya, Midilli’ye Girit’e Alp dağlarına Fransa’ya, İskandinav ülkelerine kadar yayıldığı ortaya çıkıyordu. Avrasya coğrafyasındaki kaya damgaları ile Ön-Türk Uygarlığı artık ispatlanıyordu. Alp dağlarının adı Türkçe idi ve ne zaman bu Türk ismi verildiği bilinmiyordu. Hun’lardan Avar’lardan önce Batıya giden Ön-Türkler gerçeği Batıyı rahatsız etmiştir. Avrupa kökünü antik Yunan’a oradan da Sümer’e bağlayarak kendine bir geçmiş arama peşinde idi. Bu arada Sümer ve Türk bağlantısı Batılılar tarafından gerçekler çerçevesinde ortaya konuyordu, yani Sümer Türkleri ile. Tarih Türklerle başlıyor ve yazılıyordu ve bu bilgiler çerçevesinde Avrupa kökünü kaybediyordu. Kurulmuş hayaller yıkılamazdı. Dolayısıyla Türklere tekrar geçmişini unutturmak gerekiyordu.
Ancak Kurtuluş savaşında yenildiği Atatürk’ün bileğini Batı, bükememiş ve emperyalist kültür ve tarih politikasını, milli şuuru olan Atatürk Türkiye’sine kabul ettirememiştir. Kasım 1938’de Atatürk vefat eder etmez Batı ülkeleri Türkiye’yi tekrar baskı altına almak için fazla uğraşmamıştır. Birkaç ay sonra İnönü Hükümeti Şubat 1939’da Tevfik Rüştü Aras’ın radyoda açıkladığı İngiltere ve Fransa ile yapılan kültür (!) anlaşması ile Türkiye bağımsızlığını bırakarak günümüze kadar uzanan Batıya kültürel ve siyasi bağımlılık dönemine giriyordu.
“2003’da Atatürk döneminde okullarda okutulan tarih kitaplarının tıpkı baskısı yapılmıştır.” İlgilenenler araştırıp farkı görebilirler. Batı hayranları ve ümmetçiler Batının Türkleri ve Türk tarihini ortaya çıkarmama çabası ve politikasını görmezden gelirler. Bunun en son örneği Avrupa Parlamentosundan Almanyalı vekili Karen Fogg’un 2011 yılında günlerce tartışılan “Türkler ve Türk tarihi aleyhine söylediği sözler e-mailleridir. Türkiye’den sözleri dolayısıyla erken ayrılmak zorunda kalan Karen Fogg: “Bir de şu Türk tarihinden kurtulsak.” “Türklere tarihinden kurtulmasını nasıl öğretebiliriz?” demiştir.”
Gelişen şartlar nedeniyle kendi kültürümüzü daha iyi bilmek durumunda olduğumuz açıktır. Bu çalışma ile kendi kültürümüzün bazı önemli olgularını hatırlatmak, özellikle gençlere tanıtmak çabasındayız. Bu şekilde Türk kültür kimliği bilincine ufak bir katkıda bulunmak düşüncesindeyiz. Hüseyin Namık Orkun’un 1944 yılında yazdığı “Yeryüzünde Türkler” adlı ufak cep kitabının, Türk kültür kimliği bilinci konularında herkese ilham veren kitapların başında geldiğini belirtmek isterim.
“Ön-Türk Uygarlığı” adlı Haluk Tarcan’ın yazdığı 2004 yılında basılmış olan, resmi tarihin çöküşü ve Avrasya’daki Türk tarihinin on dört bin yıl geriye giden araştırmalarını yazdığı kitap çok önemlidir. Ön-Türk Uygarlığı hakkında onlarca kitap yayınlamış olan büyük araştırıcı mümtaz insan Kazım Mirşan’ı yad etmeden geçemeyiz. Bu konuda 2010 yılında benim de bir kitabım yayınlanmıştır. Ne yazık ki “Türk Kültür Kimliği” ve Türk Sanatı yeterince gençlerimize tanıtılmamaktadır. Bilge Kağan’ın Orhun Anıtlarında 735 yılında Türk yazısı ile yazdırdığı: “Ey Türk Milleti! Üstte mavi gök çökmedikçe altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini, töreni kim bozabilir ?” söylemi bin beş yüz yıldır anlamını ve önemini korumaktadır.
Biz de geniş Ön-Türk Uygarlığının, Türk Kültürünün, Türk Kültür Kimliğinin tanıtılmasına hizmet etmek için, âcizane bu makaleyi hazırlamaya girişerek, okuyucuya sunma çabası içinde olduk. Daha çok Ön-Türk Uygarlığını irdelediğimiz bu çalışma geniş Türk tarihinden ve Türk Kültür Kimliğinden ancak ufak bir kesit olabilir. Binlerce yıllık Ön-Türk Uygarlığı dönemi kültür kimliğimizin temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle kültür kimliğimizin üstünde durmak gerekir. Türk kültür kimliği coğrafyası Altaylardan, Yakutistan’dan, Doğu Türkistan’dan Türkiye üzerinden Balkanlara, son yıllarda Türkiye’den giden işçilerle Almanya, Hollanda, İsveç, İngiltere, A.B.D. ve Avustralya’ya kadar ulaşmaktadır. Türk kimliğinin temelinde Ön Türk Uygarlığı vardır. “Türk kültürel kimlikli olmak, Türk soylu olmak değil, Türk kültürlü olmaktır.” “Türk kimliği Türk kültürü ile izah edilebilir. Ancak Türk kültürü Türk ırkı ile sınırlı değildir.”
Türk kimliği, Türk kültür kimliği bekli de bugün hala çoğumuzun farkında olmadığı, fakat Ön-Türk Uygarlığından beri binlerce yıldır içimize yerleşmiş “Türk Töresi” nin hoşgörü ve adalet anlayışı ile Türk soyundan gelmeyenleri de içine almıştır. Ön-Türk Uygarlığının önemi, binlerce yıldır, daha çok iklim değişiklikleri nedeniyle, Türklerin ve atalarının dalgalar halinde Orta Asya denen Türkistan’dan bugünkü Türkiye’ye gelmeleri ve Ön-Türklerin binlerce yıldır Anadolu’nun ilk sahipleri oluşudur. 1071 Türklerin Anadolu’ya ilk değil, SON gelişidir. Ön-Türk Uygarlığı araştırmaları için neler yapmak gerektiğini irdelemek ise başka bir yazı konusu olabilir.
Dr.A.Akif Poroy
makalesi: TURAN-SAM, Cilt 6, Sayı 24 (2014)
KAYNAKÇA
1.Klaproht, J.V: Abhandlung über die Sprache und Schrift der Uiguren, Berlin,1812
2.Radloff, W: Die Denkmaeler von Koscho-Zaidam. Lieferung, St.Petersburg1843
3.Levschin,A: Deskription des hodes et des steppes des Kirghiz – Kazak, Paris,1848
4.Adrianoff, A.V: Viborki iz dnevnikov kurgannıkh raskopok, Minusinsk, 1900
5.Von Le Coq, A: Türkische manichaica aus Chotscho, I.Abh. K.P. AkademischeWissen., Berlin, 1911
6.Taşağıl, Prof.Dr.Ahmet: Kök Tengri’nin Çocuklar, s.45, Bilge Kültür SanatYayın, İstanbul, 2013
7.Saltoğlu, Cengiz: Anadolu’da Türk Oyma (Runik) Yazıtları XI, Türk DünyasıAraştırma Vakfı Tarih Dergisi, sayı: 305, s. 42 – 50, Mayıs 2012
8.Gömeç, Prof. Dr. Saadettin: Kök Türk Tarihi, Berikan Yayınevi, Ankara, 2011
9.Uğurlu, Nurer: Proto-Türk Kavimleri, s.7,Örgün Yayınevi, İstanbul, 2013
10.Poroy, Dr.A. Akif: Sadrazam Topal Osman Paşa, s.142 -143. SiyahBeyazYayınları, İstanbul, 2014
11.Orkun, Hüseyin Namık: Eski Türk Yazıtları, Atatürk Kültür Dil ve TarihYüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yayınları. S.18 – 20, 415 – 417., Ankara, 1994
12.Görgünay, Neriman: Oğuz Damgaları ve Göktürk Harflerinin ElSanatlarımızdaki İzleri, s.55, Kültür Bakanlığı Yayını, No:2987, Ankara, 2002
13.Taşağıl, Ahmet: Kök Tengri’nin Çocukları, s.51, Bilge Kültür Sanat, İstanbul,2013
14.Ergin, Muharrem: Orhun Abideleri, 1000 Temel Eser, İstanbul, 1970
15.Bang, W.: Über die köktürkische Inschriften auf der Südseite des KültiginDenkmals, Leipzig, 1896
16.Tekin, Talat: Orhon Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara, 2006
17.Tarcan, Haluk: Dünya Tarihini Değiştiren Ön-Türk Kültürü, Kitap 2, İstanbul,Mart 2012
18.Strzygowski, J.: Völkerwanderung, s.187, Wien, 1917
19.Hirth, F.: Die Wolga – Hunnen, s.2
20.Almasy, G.: Zentralasien, die Urheimat der Türkvölker, s.179 – 207, 1902
21.Mirşan, Kazım: Türklerin Kaybolan Ataları, MMB Yayını, İzmir, 2011
22.Cevizoğlu, Hulki: Tarih Türkler’de Başlar, Ceviz Kabuğu Yayınları, Ankara,2012
23.Cevatbeyli, Rahim: İran 5+1 Antlaşması, Dış Dinamiklerin İran Üzerine GüçDengelerinin Korunmasına mı Hizmet Ediyor?, s. 36, Turan, Sayı: 22, 2014
24.Tarih Dersleri (1931 – 1941): cilt: I – IV, Birinci Basım: Devlet Matbaası,İstanbul, 1931, 5. Basım, Kaynak Yayınları: 315, İstanbul, 2003
25.Cevizoğlu, Hulki: Tarih Türklerde Başlar, s.36, Ceviz Kabuğu Yayınları,Ankara, 2012
26.Orkun, Hüseyin Namık: Yeryüzünde Türkler, Çınaraltı Yayını, İstanbul, 1944
27.Tarcan, Haluk: Ön-Türk Uygarlığı – Resmi Tarihin Çöküşü, Töre YayınGrubu, İstanbul, 2004
28.Poroy, Dr. A. Akif: Atatürk Ön-Türk Uygarlığı ve Türk Kimliği, TruvaYayınları, İstanbul, 2010
29.Kalafat, Yaşar: Bölgesel İstikrarda Türk Halk Kültürünün Yeri ve Önemi,
http://turkoloji.cu.edu.tur/halk bilim/kalafat/05.pdf. 15.4.2007
30.Kalafat, Yaşar: Güney Türkistan’dan Türkiye’ye Meseleler ve Türk KültürKimliği, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, s.22, İstanbul, 1995
Fotoğraf açıklaması yok.

ESKİ TÜRKLERDE ÇOCUK OYUNLARI

Eskiden Türk çocukları ağaç parçaları, çaputlar, kemikler, taşlar, kum, yaprak vb. gibi doğada olan pek çok nesne ile oyun oynarlardı. Geniş aileler şeklide yaşayan Türklerde, çocukların oyun oynaması büyük kardeşlerin gözetiminde olurdu. Çocuklarla ilgilenen yaşı büyük çocuklar, “Oyun kurarak” küçüklere oyun oynatırdı. Çocukların oynadığı oyunların pek çoğu Orta Asya’dan değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Bunun en belirgin örneği “Karaguni” denilen saklambaç oyunudur.
Çocukların oynadığı bir diğer oyun ise Menüz oyunudur. Münüz, boynuz, buynuz oyunu olarak da geçer. Oyun, su kenarında her çocuğun önüne kum çekmesi ile başlar. Münüz bir hafıza oyunudur. Boynuzu olan hayvanları ebe olan kişi sayar ve sırayla herkes bunu kuma vurarak tekrar eder. Hızlı oynanan oyunda ebe boynuzsuz hayvan söylerse ve bunu diğer çocuklardan biri ebeye uyup tekrar ederse ceza alırdı. Dikkat gerektiren Münüz oyunun cezası şaşıran çocuğun suya atılmasıydı.
Günümüzde olan diğer bir oyunsa kız çocuklarının bazı nesneleri insana benzetip onlarla oynamasıdır. Nesne genellikle ailedeki kişilere benzetilir. Kızlar “Kuzurcuk” denilen oyunda ağaç dallarını bebeklere benzetirdi ve dallardan oyuncak bebek yapardı. En ilkel hali ile oyuncak bebek, uzun çubuğa kısa çubuğun yatay olarak bağlanması ve çöplerle çubuğa saç takılması şeklinde yapılmıştır.
Tükler’in oynadığı ve futbolun atası olan oyun “Tepük” oyunudur. Oyun, sert bir cismin keçi, koyun yünü, deri parçaları ile yuvarlak bir top yapılmasıyla oynanırdı. Çin kaynaklarına göre, MÖ II. yüzyılda, İç Asya’da Türkler’in ayak topunu yani futbolu, ustaca oynadıkları kaydedilmiştir.
Kaşgarlı Mahmut, Divânu Lügati’t-Türk adlı eserinde “Tepük” oyunu şöyle anlatır: “Kurşun eritilerek iğ ağırşağı şeklinde dökülür, üzerine keçi kılı veya başka bir şey sarılır, çocuklar bunu teperek oynarlar.”
Çinli gezgin Hiuan, “La Tartarie” adlı eserinde Asya’da Tsang’da kız ve erkeklerden oluşan takımların ayak topu oynadıklarını belirtir. Hiuan, oyun hakkında şu satırları yazar: “Büyük mabetlerde sık sık ayak topu müsabakaları yapılır. Bu oyunda topa elle dokunulamaz. Ya ayakla, ya da başla vurulur ve böylece topu hasım kaleden içeri sokmak için uğraş verilir.”
“Tarih-i Timur” adlı eserde, Timur döneminde Türklerin, içi havayla doldurulmuş kuzu postundan yaptıkları topla oynadıkları; oyunda topa elle dokunmanın ve topu çizgiden dışarı çıkarmanın yasak olduğu yazılıdır. Timur’un bu oyunu askerlerine çeviklik ve manevra kabiliyeti kazandırmak için oynatmıştır.
Seyyid Ali Ekber “Hıtay-ı Name”‘ adlı eserinde oyundan söyle bahseder: “Ve top oyunu Hıtay’da güzeller işidir. Ve dahi harabeti (düzensiz kalabalık) çok olan ve sığır kursağından top yüzmüşler (yapmışlar) ve mahbub (erkek) ve mahbubeleri (kadınları) durdurmuşlar. Ve topa ayaklar ile ururlar (vururlar). Şöyle ki; elin ol topa değdirmeye ve ol topu yere düşürmeye ve nazik ayak ile dürde (ite), saklara (baldırlara) ve usulsüz vurmak ve yere düşürmek ve daireden taşra (dışarı) çıkmak vaki olmaz.”
Orta Asya’da oynanan “Köçürme” isimli oyun, günümüzdeki dokuz taşa benzeyen bir oyundur. Amaç rakibin taşını devirip kendine taş almaktır.
Yakut ve Saka Türkleri hala beş taş oynar. Büyüklerimizin oynadığı ve şu an pek sık oynanmayan Çelik-Çomak oyunu da aynı şekilde değişmeden günümüze kadar gelmiştir.
Aşuk/Aşık oyunu Türklere özgü halen Orta Asya’da oynanan bir oyundur ve misket oyunun atasıdır. Hayvanın aşık kemiği ile oynanan oyunda kemik misket, cinci, cıncık gibi düşünülebilir. Bu oyunda önemli olan aşık kemiğinin düz yüzünün yere gelmesidir. Aşık dört yüzlü bir kemiktir. Cuk oturdu kelimesi tam yerine geldi manasında hedeflenen (Misket oyunu gibi) aşık’ın vurulmasına denirdi.
Fotoğraf açıklaması yok.